İş kazaları, ülkemizin en önemli sorunlarından birisi olduğuna sanırım kimsenin itirazı olmayacaktır. İşte bu gerekçeyle 2012 yılında 6331 sayılı Kanun’la İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıkartıldı. Özellikle 2014 yılında Soma’da yaşadığımız acı tecrübe, hepimize iş sağlığı ve güvenliği kültürüne ne denli ihtiyaç olduğunu gösterdi. İş Sağlığı ve Güvenliği’nde ne yapılıp edilip bir farkındalık oluşturulması gerekiyor. Bunun için daha önce de birkaç kez önerdiğim üzere, orta öğretimde iş sağlığı ve güvenliği dersi konularak farkındalık sağlanmalıdır. Gün geçmiyor ki toplumsal infiale sebep olacak bir iş kazası veya ihmal yüreklerimizi yakmasın. En son geçen hafta Bursa’da fabrikada patlama oldu ve 5 emekçi kardeşimiz hayatını kaybetti.
İş sağlığı ve güvenliğinde işveren, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının el birliği toplumun tümünde iş güvenliği bilincinin oluşturulması gerekiyor. İş sağlığı ve güvenliği kültürü yediden yetmişe benimsenmediği sürece yaşanan acı tecrübelerin önüne geçilmesi güçtür. İş kazalarına karşı işyerinin teknik anlamda güvenli hale getirilmesi uzmanlık gerektirmektedir. Bu konuda eğitim almış ve uzmanlık belgesine sahip iş güvenliği uzmanlarının temel görevi, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili eksiklik ve aksaklıkları, tedbir ve tavsiyeleri belirlemek ve işverene yazılı olarak bildirmektir. İş güvenliği uzmanlarının yükümlülükleri, iş kazalarını önlemek için birinci ve en önemli adımdır. Risk değerlendirmesi yapmak, risklere karşı acil durum planı hazırlamak ve koruyucu donanım kullanmak gibi önlemlerin sadece kanun yükümlülüklerini yerine getirmek olmadığı anlaşılmalıdır. Maalesef böyle bir anlayış vardır.
Baret takmanın idari para cezalarından kurtulmanın yolu olarak değil iş kazalarına karşı koruyucu önlem olduğunun düşünülmesi gerekiyor. Ülkemizin iş güvenliği bilinci noktasında yaşadığı en önemli sorunların biri budur. İş güvenliği uzmanları bu anlayışın değişmesini istiyor. Bir diğer bilinç sorunu ise iş güvenliği tedbirlerinin maliyetli olduğunun düşülmesidir. İş güvenliği uzmanları, işverenlere sundukları risk değerlendirmelerinde alınması gereken önlemleri bildirmektedir. Ancak tedbirlerin maliyetli olduğu yönünde iş güvenliği uzmanlarına baskı yapılmaktadır. Bu tür baskılar iş güvenliği uzmanlarının işten atılma korkusuna kapılmalarına ve bağımsız karar almalarında engel oluşturmaktadır. Yasal düzenlemelere göre, iş kazaları sonucunda iş güvenliği uzmanlarının ve işverenlerin cezai sorumluluğu bulunmaktadır. Taksirli adam öldürmeye kadar varan cezai yaptırımlar, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası arasında değişmektedir. Eğer birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası gündeme gelmektedir. İş güvenliği uzmanları bu konuda tedirginlik yaşamaktadır.
İş kazası davalarına bakan hakimlerin gördüğü en önemli sorunlar sadece kanuni yükümlülüklerin yerine getirilmesi için iş güvenliği uzmanlarının yeterli olmadığı alanlarda görevlendirilmesi, iş kazalarının denetimine ilişkin uzman bilirkişi ve müfettişlerin yetersiz kalması, güvenlik tedbirlerinin alınmasında sorumluluk analizinin tam anlamıyla yapılmaması ve cezai sorumluluğun tespitinde karmaşık hukuki analizlerin olmasıdır. Burada sorumluluk ve önlemleri alma yükümlülüğü işverendedir, iş güvenliği uzmanlarının sadece İSG yükümlülükleri ve alınmasını önerdiği tedbirler vardır. Bu tedirginliğin giderilmesi ve iş güvenliği uzmanlarının günah keçisi sayılmasından vazgeçilmelidir.
Sonuç olarak her olayda, her iş kazasında iş güvenliği uzmanlarının apar topar içeri tıkılması yanlıştır. Elbette iş güvenliği uzmanının bir kusuru varsa hesabı sorulmalıdır ama bu uzmanları rencide edici, rahatsız edici bir şekilde olmamalıdır. Kaynak: Resul Kurt – https://www.dunya.com